Biz popülariteyle fermente edilmiş gıdaları tüketen insan ırkı için üretilen diyet listelerinin, yoksunlukla maytap geçen acı endüstrilerinin, haz ve haz diye bağıranların; akıllarına sidik kaçmışların, edebiyat atölyesi adı altında edebiyat ticarethaneleri kuranların, ödül alamamaktan ödleri kopanların, eleştiri gazinolarına bağlı mahalle dedikodularının uzağındaki bir kahkaha ve üzünç ordusuyuz.
Dinle!
Yüreğin boynun gibi bükülüp öne eğildi mi ?
Kalemini tuttuğunda parmaklarını kırmak istediler mi ?
Sana öğretmek istediklerini öğretip saklamak istediklerini sakladılar mı ?
Aciz anatomin bir güvertede güvercin beslerken, ruhun Pasifik tabanlarında yoğun halüsinatif basınç yiyerek parçalandı mı ?
Sen de mi kurbanısın yoksa şu idealize duygu şirketlerinin ?
Peki pek de iyi olmadığında uluorta bir yerde kıvranırken hatta dünyada birbiri içine kıvrılan milyonlarca dolap ve dümen varken yönsüz ve dümensiz kaldığın oldu mu ?
Şimdi kemiklerini aşındır ve yont kendini. Modernlik diye adlandırılan şu ekranlı Tunç çağının çocukları, bize kalemle yazmayı öğreten O’dur. Yaz ve öğret kendini şu lanetli yüzyıla. Bizlere okullar kurup gönderdiler localarına , bilirsin asıl istedikleri o kul olabilmen içindir.
Sen, soysuz bir neslin kötü peygamberi! Acı emeğin mutluluk nimetindir. Öldür gözlerinin üstüne devrilen garibe karanlığı! Yücelt kirli kalabalıklardaki şerefli yalnızlığı! İnayetin cinayetten üstün olduğunu göster bize! Yaşa ve yaşat ayak parmaklarından saç tellerine uzanan insani özgürlüğünü! Yol ol kendine, yolun açıktır. Gel dümensiz, kırılmış kemiklerini, dökülen saçlarını ve koparılan tırnaklarını da topla gel. Bavulunda taşıdığın yirmi bir yüzyıllık lanet şahidindir.
İzle! Gökler nasıl da yere zincirli ve ışık nasıl da bir kadife kumaş gibi dikili gölgesine. Sağalt kulağına çarpan klakson seslerini, öyleyse. Yırt sana giydirilen ölümcül deriyi. Yık ev dediğin betondan mağaralarını. Öldür cinsiyetini. Öldür kibri. Güneşin tavan aralarından nasıl da parladığını seyredeceğiz. Gel dümensiz! Bu davet bizimdir!